İnsan gözü, kırmızı ile mavi arasında yer alan görünür ışık spektrumundaki renkleri algılar. Ancak mor, bu spektrumda aslında bulunmaz. Çünkü mor, spektrumun iki zıt ucundaki kırmızı ve mavi dalga boylarının birleşimiyle ortaya çıkar, bu da fiziksel olarak mümkün değildir.
Peki moru nasıl görüyoruz? Beynimiz bu durumu çözmek için spektrumu bir çember gibi düşünür ve kırmızı ile maviyi birleştirerek aradaki boşluğu morla doldurur. Böylece gerçekte var olmayan, fakat gözümüzle görebildiğimiz bir renk olan mor ortaya çıkar.
Mor, yalnızca beynimizin bir yorumudur. Gözümüzdeki koni hücreleri, ışığı belirli dalga boylarına göre algılar: S-konileri mavi, M-konileri yeşil ve L-konileri kırmızı tonlarına duyarlıdır. Bu üç koni hücresi birlikte çalışarak milyonlarca rengi ayırt etmemizi sağlar. Fakat moru oluşturan kırmızı ve mavi, spektrumun karşıt uçlarında bulunduğu için koni hücreleri tek başına moru algılayamaz. Beynimiz, bu uyumsuzluğu mor olarak algıladığımız bir ara renk yaratarak giderir.
Mor, fiziksel dünyada bir karşılığı olmayan, beynimizin renk boşluğunu doldurmak için oluşturduğu bir yanılsamadır. Bu durum, moru bilimle açıklanabilen ancak yine de büyüleyici bir illüzyon haline getirir. Buna rağmen, bu hayali renge kültürel olarak önemli anlamlar yüklenmiştir. Tarih boyunca mor, kraliyet, asalet, güç, lüks, gizem ve büyü ile ilişkilendirilmiştir.