Tupperware, pratik tasarım ve yenilikçi pazarlama modeliyle tanınan bir marka olarak geçmişte önemli bir yer edinmişti. Ancak son dönemde şirket, Amerika Birleşik Devletleri’nde iflas başvurusunda bulunarak zor bir dönemden geçiyor.
Plastik mutfak saklama ürünlerinin simgesi haline gelen Tupperware, yıllar içinde düşük satışlar ve artan rekabetin etkisiyle mali zorluklar yaşamaya başladı. Şirket, Florida’da faaliyet gösterirken, bu finansal sıkıntıların ardından uygun bir devralma çözümü bulamayınca, ABD İflas Kanunu’nun 11. Bölümü çerçevesinde iflas başvurusu yapma kararı aldı.
Tupperware, 1942 yılında Earl Tupper tarafından kuruldu ve 1946’da ilk plastik saklama kabını piyasaya sürdü. O günden bu yana, evlerdeki plastik mutfak ürünlerinin simgesi haline gelmişti.
Saklama kabı devi Tupperware Brands, 700 milyon doları aşan borcu nedeniyle iflas başvurusunda bulundu. Şirket, düşen satışlar ve pandemi sonrası yüksek faiz oranlarının mali darboğaza yol açtığını belirtti.
Tupperware CEO’su Laurie Ann Goldman, iflasın nedeni olarak makroekonomik politikaları gösterdi. Şirket, marka korunması ve dijital dönüşüm için işletme satış süreci için mahkeme onayı arayacak.
Tupperware, 1950’lerde ev kadınlarını, ürünlerini arkadaşlarına ve ailelerine satmaya teşvik eden yenilikçi bir pazarlama stratejisiyle büyük bir başarı elde etti. Earl Tupper’ın geliştirdiği bu dahiyane fikir, “Tupperware Partileri” olarak bilinen etkinliklerle markanın hızla yayılmasını sağladı. Ev kadınları, evlerinde sosyal bir ortamda Tupperware ürünlerini tanıtarak satış yapabiliyor ve bu sayede hem eğleniyor hem de para kazanabiliyorlardı. Bu yöntem, Tupperware’in pazar payını hızla artırırken, markayı evdeki mutfak kültürünün ayrılmaz bir parçası haline getirdi.
Şirket, iflas işlemleri sırasında faaliyetlerine devam edecek ve çalışanlarına ve tedarikçilerine ödeme yapacak. Goldman, “Müşterilerimize kaliteli ürünler sunmaya devam etmeyi planlıyoruz.” dedi.
Tupperware’in başarısında önemli bir rol oynayan figürlerden biri, yalnızca markayı tanıtmakla kalmayıp aynı zamanda satış ekibi kurarak ürünlerin yayılmasını sağlayan Brownie Wise’dı. Dul bir kadın olan Wise, 1951’de Tupperware Ev Partileri’nin başkan yardımcısı oldu ve Earl Tupper’ı, ürünlerin mağazalardan tamamen kaldırılması yönünde ikna etti. Wise, aynı zamanda Tupperware Parties Inc.’i kurarak, markanın tanıtımını hızlandırdı ve “No sex, no sup, just tup-tup-tup!” (Seks yok, yemek yok, sadece tup-tup-tup!) sloganını yarattı.
Wise, kariyerine doğrudan satış ve parti planı modelinde öncülük eden Stanley Home Products’ta başlamıştı. Bu pazarlama stratejisi, Avon ve Ann Summers gibi büyük şirketler tarafından da benimsendi. Böylece, kadınlar kendi kişisel ağlarına makyaj malzemeleri ve seks oyuncakları gibi ürünleri satmaya teşvik edilerek, doğrudan satış ve ev partileri modeli geniş bir şekilde yaygınlaştı.
Tupperware’in popülerliği, markanın hızla Avrupa’ya açılmasını sağladı ve bu da ürünlerin küresel çapta tanınmasına yol açtı. Tupperware’in yenilikçi pazarlama stratejisi ve pratik tasarımı, sadece Amerika’da değil, dünyanın dört bir yanında büyük bir ilgi gördü. Avrupa’daki başarılı genişleme, markanın küresel bir fenomen haline gelmesini hızlandırdı. Tupperware, sadece bir mutfak ürünü markası olmaktan çıkarak, dünya genelinde evler ve günlük yaşamla özdeşleşmiş bir isim haline geldi.
Tupperware’in başarısı, markanın tüm plastik gıda saklama kaplarıyla eşanlamlı hale gelmesine neden oldu. Tıpkı Kleenex’in mendil, Xerox’un fotokopi, Hoover’ın elektrikli süpürge, Coca-Cola’nın gazlı içecekler ve Velcro’nun cırt cırtlı bantlar ile özdeşleşmesi gibi, Tupperware de plastik mutfak ürünleri denildiğinde akla gelen ilk isim haline geldi. Bu, markanın popülerliğini ve pazar üzerindeki güçlü etkisini pekiştirerek, Tupperware’in evlerdeki vazgeçilmez bir parça olmasına yol açtı.
Tupperware’in doğrudan satış modeli, markanın büyük bir başarı yakaladığı dönemlerde etkili olmuştu; ancak 21. yüzyılda bu satış yöntemi, tüketici alışkanlıklarındaki değişiklikler nedeniyle popülerliğini kaybetti. 2003 yılında, özellikle İngiltere ve İrlanda’da, tüketicilerin pazarlama modeline karşı duyduğu memnuniyetsizlik nedeniyle şirket faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı.
COVID-19 salgını sırasında, evde kalma dönemiyle birlikte Tupperware’in satışlarında kısa süreli bir iyileşme gözlendi. Ancak bu artış, şirketin mali sıkıntılarından kurtulmasına yeterli olmadı. Tupperware, artan rekabet ve değişen tüketici talepleri karşısında, geçmişteki büyüklüğünü yeniden yakalayamadı.
Tupperware’in karşılaştığı zorluklar, tüketicilerin daha düşük maliyetli alternatiflere yönelmesiyle derinleşti. Şirketin yüksek kaliteye verdiği önem, bir yandan markanın itibarını artırmış olsa da, diğer yandan ürünlerin uzun ömürlü olmasından dolayı tekrar satın alma ihtiyacını azaltıyordu. Bu durum, sürekli gelir akışı sağlama çabalarına zarar verdi.
Ayrıca, plastik ürünlere karşı halkın artan çevre duyarlılığı ve plastik malzemelere yönelik hoşnutsuzluk, Tupperware için daha fazla sorun yarattı. Üst düzey pazar da markadan uzaklaştı, çünkü çevre dostu malzemelere olan talep arttı.
Tupperware’in mali durumu da oldukça zorlayıcı hale geldi. Şirketin toplam borçları 1,2 milyar dolar (1,1 milyar euro) ve toplam varlıkları 679,5 milyon dolar (608,2 milyon euro) civarındaydı. Bu dengesizlik, şirketin iflas başvurusu yapmasına neden oldu.